Osmaniye
08 Mayıs, 2024, Çarşamba
  • DOLAR
    30.56
  • EURO
    32.84
  • ALTIN
    1982.3
  • BIST
    8757.66
  • BTC
    43248.04$

LAİKLİK!

12 Nisan 2022, Salı 14:52

Bir zamanlar, bir taksinin arka camında güzel bir söz okudum, dikkatimi çekti, hemen not aldım. O sözü sizinle paylaşmak istiyorum. Söz şöyle: Bir kaptan gemisi ile birlikte yol alırken; deniz sularının derinliklerine batıyorken, bağırıyor ve” Gemi batıyooorr…” Diyor. Yolculardan bir delikanlı kaptana seslenerek,” Kaptan sen ne diyorsun? Benim hayallerim batıyor!” Diyor.

            Siz bu sözün içinde gizli ve gizli olduğu kadar da vahim olan anlamı düşünebiliyor musunuz? İsterseniz, buradan aşağı devamla; açıklayacağımız yazının devamını okuyarak; öğrenmeden, bağımsız bir fert olarak; gözlerinizi kapatarak, iyi bir düşünün ve sözün asıl anlamını siz; buldunuz veya bulamadığınıza karar verdikten sonra; gözünüzü açarak ya da asıl anlamını öğrenmek için yazıyı okumaya devam ediniz. Eğer, sözün anlamına karar verdiyseniz; asıl anlamla karşılaştırmanızı istirham ediyorum. Buradaki asıl anlam bence; ne geminin, ne de gencin hayallerinin batıyor olması yanı sıra; asıl kaptanın, gencin ve diğer, insan unsuru olan mürettebatın (yolcuların) gerçekten batıyor olmasıdır. Ama farkında bile değiller. Yani canlar batıyor. O halde, eğer ben batıyorsam; hayalden bana ne, gemiden bana ne! Değil mi? Burada mutlaka, batan canlar önemlidir. Ve gerçekten de batan canların bir daha şu yalan dünyaya geri dönmemeleridir.

            Size şunu itiraf edeyim ki; Laiklik de aynen bu sözün anlamı gibi gizlidir. Bu gizliliği keşfedip asıl anlamına göre yorum yapmaz da, yanlış yorum üzerinden yorum yaparsak; sonuç çok, çok daha, vahim olur. Laiklik “ Fransızca” bir sözcük (kelime) olup bir değil birçok anlamı vardır. Hal böyle olunca da doğal olarak insanlar; Laikliğin asıl anlamını ne anlıyor, ne de biliyor. Herkes, birbirinden duyduğu ve öğrendiği gibi tabiri caizse şakır – şukur; laikliğin anlamını kendine göre “ biliyorum” diyerek anlatmaya çalışıyor. Oysaki ilmi ya da bilimsel olarak bilme ya da öğrenme kesinlikle yok. Onun için de laiklik gibi önemli bir konunun anlamını bilmeden anlatmak; gençlere ve topluma yazık etmiş oluruz.

            Şimdi de; laikliğin asıl anlamına ya da anlamlarına bakalım

            Bu önemli konuyu affınıza sığınarak, topluma şöyle itiraf etmek istiyorum. Yüksek, orta ve az kültürlü insanlarımıza bir kalemde anlatmak çok zor. Onun için kelime dağarcığı az olan insanlarımıza da anlatmak için kelime ve cümle değişikliğini sıkça kullanıyorum, onun için de özür dilerim. Laikliğin bir anlamı çeşitliliktir. Layık olma, yakışma, yakıştırma vs. gibi. Bu şekildeki anlamaları bir usta bazında, bir evin eşyalarını yerli yerince yerleştirme bazında; ayrıca, bir insanın ağzından çıkan sözün o kişiye yakışıp, yakışmadığı; layık veya laik olup olmadığı bazında düşünülebilir. Aslında laiklik kelimesi dilimize “Fransızcadan ( Fransızca: Laic) girmiştir. Türk Dil Kurumu Sözlüğünde ise: Din işlerini devlet işlerine karıştırmayan bir hukuk devletidir. Devlet işlerini dinden ayrı tutan ( kişi veya kurum).Türkiye laik ve sosyal bir HUKUK DEVLETİDİR. Kelime anlamı Türkçeye; ruhban sınıfından olmayanlar olarak girmiştir ve ruhban sınıfı ( Dini ibadetleri topluca yürütmekle görevli olnlar) dışında kalanların tümü için kullanılır. Din adamı olmayan kimse; din adamı dışında kalan halk. Bu açıdan bir kapı açarak, laiklik ya da laik kelimesinin bir veya birkaç anlamına bakalım. Ancak buraya kadar verdiğimiz bilgiler internetten. Bundan sonraki vereceğim bilgiler, belgeler ise TDK Sözlüğünden. Osmanlıca  – Türkçe Sözlükten, Harika Yamak’ın 1923 yıllarında toplayıp, DERLEDİĞİ;  (ATATÜRK’ ÜN DİN ANLAYIŞI), ATLI BELGE KİTAP’TAN. VE MEVLÜT ÖZCAN’IN her Müslüman dininin görevlisidir diyerek, ( din görevlisinin el kitabı) adlı kitabından.

            Laikliğin yukarıda da söylediğimiz gibi lügat “ sözlük” manası, anlamı çeşitlidir.

            1-) Bazı sözlüklerde: Din ve dünya işlerini birbirinden ayrı olarak görmek ve buna göre bir yönetim şekli kurmak;

            2-) Bazı sözlüklerde: Dine uymayan, dini kurallara değer ve önem vermeyen bir yönetimin adı;

            3-) Bazı sözlüklerde: Dini olmayan, dinsiz şey… V.s.

            4-) Bazı sözlüklerde: Bilhassa Osmanlıca – Türkçe sözlükte ise, azın çoğa, yani bir azınlık grubun çoğunluğa hükmetmesi olarak tanımlanmaktadır.

            Kur’an-ı Kerim’de Allah (CC); “ Dine uymayan, O’nun Kurallarını tatbik etmeyen.” Diye adlandırır.

            Türkiye Cumhuriyeti’nin temel ilkelerinden biri de, “ Laiklik” tir.

            Ancak, şurası bir gerçek ki; Türkiye’de “Laiklik” ilkesi bütün çıplaklığı ile toplum tarafından bilinmemiştir ya da maalesef bilinmemektedir. Bazıları bunu dinsizlik ile tarif ederken, bazıları da aksini iddia etmişlerdir. Hangi izah tarzı ele alınırsa alınsın, uygulamaya bakıldığında insanın karşısına bir yığın soru çıkıyor. Şöyle ki;

            Eğer laiklik, dinsizlik ise, onu korumak nasıl olacak? Diyanet İşleri Başkanlığı’nın varlığı ve fonksiyonu ne olacak? Milli Eğitim’de din derslerinin mecburi olması laiklik ilkesiyle nasıl bağdaştırılacak? V.S.

            Eğer laiklik, din düşmanlığı değil ise, Müslümanların başörtülerine, sakallarına, dairelerde ki,” fabrika, resmi, gayrı resmi yerlerdeki” mescitlere Müslümanların Cuma namazına, gitmelerine v.s.’ye karşı çıkmanın anlamı nedir, ne olmalıdır?

            Laikliğin AÇIKLIĞA KAVUŞTURULMAMASI pek çok meseleyi ortaya çıkarıyor ve böylece problem hiçbir zaman çözüme ulaşmıyor, kavuşmuyor ve bir türlü kavuşa mıyor... Batı’da laiklik din ile devlet işlerinin birbirinden ayrılması değil; kilise ile devletin işlerinin birbirinden ayrılmasıdır. Türkiye’de ise, sadece din ile devletin işleri birbirinden ayrılmıyor, din ile hayat arasında da kesin bir ayırım yapılıyor. Böyle bir çarpık ve sakat laiklik anlayışı ve tatbikatı yüzünden, nüfusumuzun %  98’ini teşkil eden Müslüman halkımız, gayrı Müslimlere ve dinsizlere tanınan hak ve özgürlüklere imrenir hale getirilmiştir. Çünkü demokrasi, insan hakları, hürriyet gibi sözleri sıkça kullanmalarına rağmen, Türkiye yönetimini her dönemde elinde bulundurmak isteyen mutlu bir azınlık, laikliği hep İslam düşmanlığı şeklinde kabul etmiş ve uygulamıştır. Anayasa 24. madde tatbikatı.

            Şayet laiklik, inanç ve din özgürlüğü, herkesin inandığı gibi yaşayabilmesi, hiç kimseye dininden ve inancından dolayı baskı yapılmaması ve devletin bu hususları teminat altına alması şeklinde anlaşılacaksa, Müslüman halkımız göstermelik değil, samimiyetle herkesin inanç özgürlüğüne, hiçbir kimsenin diğerlerine inancından dolayı baskı yapılmaması şartına herkesten daha fazla bağlıdır.”

            “Unutulmasın ki atalarımız asırlar boyu bunun en güzel örneğini uygulamışlardır,” Diyor. Mevlüt Özcan, ( Din Görevlisinin El Kitabı.) Adlı kitabında. Aynı kitabın verilerine devam edelim. Avrupa’da insan hak ve hürriyetlerine en fazla değer verilen ülkelerin hepsi de ( Fransa dışında) laik olmayan monarşilerdir. Demokrasinin beşiği sayılan İngiltere’de, Hükümdar aynı zamanda Milli Kilise’nin tabi başkanıdır.” Diyor, Mevlüt Özcan.

Şimdi bir de 1923’ten sonra ölümüne kadar, Harika Yamak’ın DERLEDİĞİ ve M. Kemal Atatürk’ün laiklik üzerine; söylediği sözlerine, konferans tutanaklarına bakalım. Laiklik kavramına nasıl yaklaşmıştır? Ne anlatmakta? M. K. Atatürk, Türk Milleti’ne nasıl bir MESAJ vermek istiyor? Bizim, buradan nasıl bir ders çıkartmamız lazım? Araştıralım ve öğrenelim.

Türk Tarihi’nde önemli bir yer teşkil eden Menemen Oalayı ile ilgili söylediği bir sözüne bakalım. Atatürk,” Halkın saflığından istifade ederek milletin maneviyatına musallat olan kimseler ve onların takipçileri, elbette ki bir takım cahillerden ibarettir. Bunlar, Türk milleti için ayıp teşkil edecek vaziyetlerin belirmesinde etken olmuştur.” Diyor. Buna ne denir? Ne anlam verilir bilemiyorum. Belgeleri incelemeye devam edelim.

Atatürk,” Laiklik, yalnız din ve dünya işlerinin ayrılması demek değildir. Tüm

 

Yurttaşların vatan, ibadet ve din özgürlüğü de demektir. Laiklik asla, dinsizlik olmadığı gibi, sahte dindarlık ve BÜYÜCÜLÜKLE mücadele kapısını açtığı için, HAKİKİ DİNDARLIĞIN GELİŞMESİ İMKÂNINI TEMİN ETMİŞTİR. Laikliği dinsizlikle karıştırmak isteyenler, terakkinin ve canlılığın düşmanları ile gözlerinden perde kalkmış şark kavimlerinin FANATİKLERİNDEN başka kimse olamaz.” Diyor.

Buradan yola çıkarak dini açıdan Atatürk’ün, dinii yanlışlıklara da nasıl baktığına bakalım.

            Atatürk,” Peygamberimiz (SAV) Efendimiz Hazretleri, Cenab-ı Hakk (CC) tarafından insanlara dini gerçekleri bildirmeye memur ve elçi olmuştur, gönderilmiştir. Ana Kanunu, hepimizce malumdur ki, şanı büyük olan yüce Kur’an’daki naslardır. Yani, Ayetlerdir. İnsanlara FEYZ NURU VERMİŞ OLAN DİNİMİZ, son din’dir. EN EKSİKSİZ Din’dir; çünkü dinimiz akla, mantığa, gerçeğe tamamen uyuyor ve uygun düşüyor. Eğer akla, mantığa ve gerçeğe uymasaydı, bununla diğer ilahi tabiat kanunları arasında tezat olması gerekirdi; çünkü bütün evren kanunlarını yapan Cenab-ı Hak’tır.” Diyor. Atatürk, diğer bir konuşmasında ise,” İslam Dini’nde RUHBAN SINIFI OLMADIĞINI belirtmiş ve gerçek din âlimlerine saygı gösterdiğini” ifade ederek; şu sözleri ile dile getirmiştir.

            “ Her şeyden evvel şunu, en basit bir dini gerçek olarak bilelim ki, bizim dinimizde bir özel sınıf yoktur. Ruhbaniyeti reddeden bu din inhisarı ( tekel – “ bir şeye) tek başına sahip olmak ) kabul etmez. Mesela din âlimleri; mutlaka aydınlatmak vazifesi bu bilginlere ait olmadıktan başka dinimiz de bunu katiyetle meneder. O halde biz diyoruz ki, bizde bir özel sınıf vardır; diğerleri dinen aydınlatmak hakkından mahrumdur. Böyle düşünürsek kabahat bizde, bizim bilgisizliğimizdedir. Hoca olmak için yani dini gerçekleri halka öğretmek için, mutlaka ilmi kıyafet şart değildir. Bizim Yüce Dinimiz, her Müslüman erkek ve kadına araştırmayı FARZ KILIYOR ve her Müslüman, bu dine bağlananları aydınlatmakla vazifelidir. Bir fikri daha düzeltmek isterim. Milletimizin içinde gerçek din âlimleri, âlimlerimiz içinde milletimizin gerçekten iftihar edeceği din bilginlerimiz vardır. Fakat bunlara mukabil, ilmi kıyafet altında ilim gerçeğinden uzak, gereği kadar okuyup öğrenmemiş, ilim yolunda yeteri kadar ilerleyememiş hoca kıyafetli cahiller de vardır. Bunların ikisini birbirine karıştırmamalıyız.” Diyor.

            Atatürk,” Türk Milleti sadeliği ile de daha dindar olmalıdır ve Büyük Dinimiz, çalışmayanın insanlıkla alakası olmadığını belirtiyor ve bazı kimseler zamanın yeniliklerine uymayı kâfir olmak sanıyorlar. Asıl küfür, onların bu zannıdır. Bu yanlış yorumu yapanların amacı, İslamların kâfirlere esir olmasını istemem değil de nedir.” Diyor.

           

            Atatürk’ün, 07 Şubat 1923 tarihinde Balıkesir’in Zağnoşş Paşa Camii’nde vermiş olduğu hutbe’ye, lütfen internetten bakınız ve okuyunuz. Çünkü konuşması çok uzun olduğundan, buraya maalesef yazamıyoruz.

            Atatürk, din kisvesi altında gizlenen, dini inançları kendi çıkarlarına kullanan ve halkın çağdaş olmasını (Çağa uymasını, gelişmelere ayak uydurmasını.) engelleyen sahte din adamlarına tepkisini şu şekilde göstermiştir.

“ Dinden maddi menfaat temin edenler, iğrenç kimselerdir. İşte biz, bu vaziyete karşıyız ve buna müsaade etmiyoruz. BU GİBİ DİN TİCARETİ İNSANLAR, saf ve masum halkımızı aldatmışlardır. Bizim ve sizlerin asıl mücadele edeceğimiz ve ettiğimiz bu kimselerdir. Dini sömürenler çoğu kez din kisvesine bürünmüşlerdir.” Demiştir.

Atatürk, İslam Dini’nde Allah (CC) ile kul arasında aracı olmamasını savunan; Türk insanının Kur’an’ı doğrudan okuyup kendi vicdani kanaatini oluşturması için Türkçeye çevirttirmiştir. Böylece Müslümanların Kur’an’ı Kerim’in daha iyi anlaşılması olan ve Türkçeye çevirttirerek; Tefsir ve Meal’i Müslümanların hizmetine sunulmuştur. İşte laiklikte olsa, layık da olsa, asıl olay budur. Bu vesileyle, Din’in siyasete alet edilmemesine şiddetle karşı çıkarak, Kur’an’ı Kerim’in anlayarak okunmasının FARZ OLDUĞUNU önemle vurgulamıştır. Buraya kadar anlatılanları ÖZETLEYECEK olursak;

 Hangi söz,  davranış, anlayış, bakış açısı, hangi düşünce ve fikir olursa olsun; gerek laiklik ve gerekse de layık kavramı olsun; ben şahsen şu açıdan bakıyor ve kendimi o açıdan YARGILIYORUM!

1-) İnsanoğlunun, neden? Nasıl? Ne maksatla ve ne gaye ile yaratıldığı? Dünyaya neden, niçin, nasıl geldiği ve Sorumluluğu nelerdir? Yani biz buna kısaca FITRAT diyoruz. İkinci olarak; ise:

2-) Bir Türk ve Müslüman olarak şu yalan dünyada yaşadığımız ve göç ettiğimiz, Baki dünya (AHİRET) arasında yapacağımız, uyacağımız ve uymayacağımız konulardır.

            Bence, laik ve layık olma; bu iki madde üzerinde, kişi ya da kişilerin kendilerini hem bu dünyada hem de O İLAHİ MAHŞAERDE MAHÇUP VE MES’UL OLMAMAK ÜZERE KENDİLERİNİ YARGILAMIŞ OLMASIDIR. Şimdi sonuç olarak asıl meseleye bakalım. Yazımın başında da belirttiğim gibi LAİKLİK çok çeşitli ve çok anlama kayan veya birçok anlamı içinde barındıran ya da çok anlamlı bir kavramdır. Onun için bir açıdan değil; birçok açıdan bakmakta fayda var diye düşünüyorum.

            Bizim şu anda ki; herkesin veya ayrı, ayrı grupların; ayrı, ayrı anlam verdikleri “LAİKLİK” dincilerin laikçilere; laikçilerin de dincilere bu konularda; her iki kesimin de, birbirine saygı göstermesi ve birbirine hoşgörü ile bakması biçimindedir. İslam Dini’nde zorlamanın olmadığı gibi laikliğin de, aynı anlamda olduğunu düşünüyorum. Bazı önemsiz serzenişler ve küçük vakaların olmasına rağmen; herkes birbirlerine karşı ne mutlu ki; hoşgörülü ve saygılı olduklarını görmekteyiz. Anayasamızda ki hissedilen anlamın da; bu anlamda olduğunu düşünüyorum. SON OLARAK ŞUNU SÖYLEMEK İSTİYORUM:

            Aslında biz; yukarıdaki izah ettiğimiz o iki maddenin verdiği, asıl anlamların veya ruhun gereği gibi, yaşayamıyorsak eğer; bırakın laikliği, özgürlüğü, demokrasi’yi, hoşgörülüğü, adab-ı maşeratı, sevgi - saygıyı vs. biz fikren düşüncede, hayat olarak, mutlaka mayamız bozulmuş, ahlakımız, millet olarak şeceremiz, karakterimiz vs. BOZULMUŞUZ; DAHA BAŞTAN İFLAS ETMİŞİZ demektir. Azmışız DEMEKTİR. Oysaki Hadis, Ayet olmayıp KALEMİ KİBAR DİYE, MÜBAREK BİR SÖZ VAR Kİ; ODA ŞUDUR.

            “ Kuldan bela gelmez Hakk, Yazmadıkça; Hakk, Bela Yazmaz kul AZMADIKÇA.” Düşünmemiz de çok fayda ve sevap var diye düşünüyorum.  Unutmayalım ki; her insanın kendi, kendisini YARGILAMASI lazımdır.

            Bir başka konuda söyleşmek, buluşmak üzere; kalın sağlıcakla.

           

   

  Hamza Eser  0535 214 15 15

      Araştırmacı / Yazar Tarihci

 

Yorum Yazın

E-posta hesabınız sitede yayımlanmayacaktır. Gerekli alanlar ile işaretlenmişdir.

Facebook Yorum