Osmaniye
08 Mayıs, 2024, Çarşamba
  • DOLAR
    30.56
  • EURO
    32.84
  • ALTIN
    1982.3
  • BIST
    8757.66
  • BTC
    43248.04$

KÜRT KİMDİR? ETNİK KÖKENİ NEDİR? 4 bölüm

15 Şubat 2022, Salı 09:03

2023 Projesi’ni, 1919 yılında Hallahmi ve Odet Yinon adında iki Yahudi yaptı. Sonuna ise 2023 Projesi dediler. Yani 100 yıllık bir projedir. Ve o tarihten şu günümüze kadar çok gizli olarak gelmektedir. Bu proje İsrail Devleti’nin arşivlerinde gizli olarak saklanmaktadır. Bunu ABD bilmekte ve gizli tutmaktadır. Bu projenin asıl AMACI VE ÖZETİ, BOP’ tur. Bu Projenin içini ise FETÖ, PKK, THKP-C, Siyonist ÖRGÜTLER, MASONLAR, MİSYONERLER VS. Aklınıza ne gelirse; birçok dernek,  cemaat ve TERÖR ÖRGÜTLERİ gibi hainlerin açık ve GİZLİ ÇALIŞMALARI DOLDURMAKTADIR!..Yani sizin anlayacağınız; tarihte olduğu gibi şu anda da yine, Türk ve Kürt kardeşliğini dünyadan silmek için yek vücut oldular. Uzaktan gizli Başkanları ABD; EMİRERLERİ İSRAİL; MAŞALARI İSE YUKARDA SAYDIĞIM VE SAYAMADIĞIM HAİN TERÖR ÖRGÜTLERİDİR. Sizin de bildiğiniz gibi çok yakın tarihte; sadece üç beş yıl kadar önce idi. Ne yazık ki; BAYAY VAY!..                               

          (  mmmmmmmmmmmmmmmmmmmmmmmmmmmmmmm?.)

Şu hususu kesin ve net olarak söylüyorum:

            2023 Projesi çok önemli ve tehlikelidir. Dikkat edilmesinde fayda var diyorum. Şunu da belirtmek isterim. 30 – 35 yıldan beri, Gülen Cemaat’ini incelemekteyim. Etrafıma bu konuyu ne kadar anlattımsa; kimseyi inandıramadım. Ama ne yazık ki; 250 Şehit verince, anlattığım insanlar o zaman bana hak verdiler ama neye yaradı ki?.. Ruhları Şad olsun!

Aslında medya ve tv’ler de, bu konu çok anlatıldı, yazıldı, çizildi ama kimse bir şey anlamadı. Hatta birçok insanlar birbirini suçladı. O zaman ne yazık ki; adı Hoca Efendi idi. Şimdi ise FETÖ TERÖR ÖRGÜTÜ OLDU. Doğrudur da! Şu işe bakar mısınız?.. Vay bee…

           

 

            Bu Proje ile ilgili birçok belgelerde Yahudiler, şöyle demektedirler. Bilhassa Proje kurucuları. Birinci bin yılda Amerika ve İngiltere’yi dizayn (Teslim aldık. Sömürgeleştirdik.) ettik. İkinci bin yılda Afrika’yı. Üçüncü bin yılda ise; başta Türkiye ile İran olduğunu vurgulamışlardır. İşte Büyük Ortadoğu Projesi (BOP)’un AMACI BUDUR! Bakınız; Banu Avar’ın, (Kaçın Demokrasi Geliyor.) Adlı kitabında: Yukarı da Hıristiyanlaştırdık sözcüğünü (Kelimesini) kullandım. Çünkü şu durum da Yahudiler ya projeler sayesinde ya da bir fiil dünyayı; (tabi ki güçleri yeterse,) etkisi altına almak üzereler. Aynı belgenin içerisinde olmak üzere bakınız ABD,”2023’te başta Ortadoğu olmak üzere, bütün dünya bizim olacak. Haliyle de 2023 Projesi, dünyada bizim MİLAt YILIMIZ OLACAK.”Diyor. O zaman yetkili birileri soruyor,”Peki, 2023’te dünya sizin olacak, o da sizin eğer; milan yılınız olacaksa; bu durumda; dünyada tüm devletlerin sınırları kalkacak demektir. Peki, BAŞKENTİNİZ nere olacak.”Diyor.

            ABD hemen;”Başkentimiz, Kostantine Polis (İstanbul) olacaktır.”Diyor. Yani, heriflerin (Adamların) gözü; bizim Hilafet şehri olan İstanbul’umuzdadır. Bu belgeyi biraz daha anlamlı hale getirmek için Prof. Dr. Cemal ANADOL’ UN; İsrail ve Siyonizm Kıskacında TÜRKİYE adlı kitabının 295. sayfasında; KÜRTÇÜLÜK HAREKETİNDE YAHUDİ PARMAĞI ADINDA BAŞLIKTA,” Irak’taki “Barzani” hareketine yardım eden Yahudiler, (Hulusi Turgut’un, Barzani Dosyası.), adlı kitabında.), Türkiye’deki “Kürtçülük” hareketinde de tahrikçilik ve kışkırtıcılık yapmaktadırlar. (Daha çok bilgi sahibi olmak için aslında bu eserlerin alınıp okunmasında fayda var diyorum.)

            Nitekim Paris’teki “Kürt İhtilaline Yardım Komitesi” üyelerinden çoğunun Yahudi olması dikkati çekmektedir. Hollanda’nın Amsterdam şehrinde kurulmuş olan “Kürt Cemiyeti”nin Başkanı Silvio Van Roy başta olmak üzere büyük bir kısmı Yahudi’dir. (A.g.e, s, 41-42.)

            Yahudi’nin bu faaliyetinde; Kürtleri Araplarla birbirine düşürmek ve Oğuz boylarından oldukları halde, ayrı bir kavimmiş gibi göstererek bölücülük yapmak ve bu suretle de Orta Doğu’ya hâkim olmak gayesi yatar.

            Molla Mustafa Barzani’nin De Gaulle’e mektup yazdığı günlerde Yahudiler, Kürtlerle ilişki kurmak için harekete geçmişlerdi. Yahudi temsilcisi Kürt temsilcisine şöyle diyordu;

            “Fransa’daki harp sanayi bizim elimizdedir. Şimdi biz, Irak’ın istediği uçakları vermeyeceğiz. Verirsek bunları bize karşı kullanırlar. Bunun için gelin ittifak edelim.”(A.g.e, s. 45)

            Hâlbuki aynı zamanda Da Gaulle’de,”Biz bu uçakları vermeyeceğiz. Verirsek, Araplar Mirage’ları İsrail’e karşı kullanırlar.”Diyordu.

            Saygıdeğer okurlarım; sizin de gördüğünüz gibi tüm devletler, tüm küresel güçler, bilhassa ABD, Türk Milleti’ni yok etmek için Kürt Kartını yani; öz be öz kardeşlerimizi bize karşı tarih boyu kullanarak Kürt – Türk Kardeşliğini dünyadan silerek; Böl Parçala Yut ve HÜKMET PROJESİNİ HAYATA GEÇİRMEK TELAŞINDA, PEŞİNDE VE ÇABASINDADIRLAR!..

            Hıttın meselesini yazmadan önce müsaadenizle size, şu hususu söylemek istiyorum. Bu konu çok uzun. Adeta hakkında binlerce kitap yazılır. Diğer taraftan; bu konuyu iyi kavrayıp çok bilgi sahibi olmanız için aslında uzun olmasına biraz da taraf oldum. Onun için de çok özür diliyorum. Belgenin her satırı birer belge niteliğinde olup hele de; sonunda küresel güçlerin düşündüğünün, yaptığının ve söylediğinin tersine; tıpkı Malazgirt Meydan Savaşı’nın sonucunda olduğu gibi çok ibret dolu, duygu ve anlam vardır. Onun için de; bağlantısız ya da kesik, kesik yazmak istemedim.

Hıttın ve daha çok bilgi için bakınız; Cevat EROĞLU, (İsrail’in beka stratejisi ve KÜRTLER.) adlı kitabı.

            HITTIN MESELESİ: İsrail’in 1988 yılında düzenlenen 40. Yıl hakkında bir Knesset (parlamento) üyesi şöyle bir yorum yapar

            “Eğer bir yerde geleceğe yönelik bir güven yoksa insanlar, geçmişe sıkı sıkıya sarılırlar. Bugün de biz devletimizin 40. Yıl dönümünü hararetle kutluyoruz. Çünkü 70.’yi, 60.’Yı, 50.’Yi de kutlayabileceğimizi garantileyecek hiç bir kimse yok aslında.”Diyor. Ve devam ediyor.

            Kral Guy of Lusignan’ın komutasındaki Haçlı ordusu, Tabariye Gölü’ne doğru ilerliyor, hava da son derece sıcaktı. Filistin’in çölü andırır atmosferi içinde binlerce şövalyenin üzerlerindeki ağır zırhlarla yürümesi çok zordu. Bu yüzden; Güneş’in kavurucu sıcaklığı, 50 – 60 kiloyu bulan zırhlarla birleşince yol dayanılmaz bir hal alıyordu. Yanlarında ise çok az su vardı. Bu nedenle, yalnızca birkaç saatlik bir yol olan Saforia – Taberiye yolu, Haçlı ordusu için bir türlü bitmeyen azaba dönmüştü.

            Taberiye gölünün etrafında, Selahaddin Eyyubi komutasındaki Müslüman Ordusu’nun kendilerini beklediğini biliyorlardı. Çok az suları vardı ve Taberiye’ye, savaş alanına ulaştıklarında suya kavuşup kavuşmayacaklarından emin değildiler. Bu nedenle, Haçlı ordusu içindeki “güvercinler”, örneğin Raymund of Tripoli – Taberiye’ye kadar gidip Selahaddin’le savaşmanın kendileri açısından korkunç bir felaket olacağını öne sürmüşlerdi.

            Müslüman esirlere yaptığı işkencelerle ünlenen, Müslüman kervanlarını basıp masum hacıları kılıçtan geçiren, hatta birkaç yıl önce Kâbe’yi yıkmak için Mekke’ye ordu yollayan Reynauld of Chatillon ise bu fikre şiddetle karşı çıkmış ve “Tanrı’nın düşmanları” olarak tanımladığı, “ Müslümanların bu büyük fırsat kullanılarak yok edilmeleri gerektiğini” savunmuştu. Kral Guy Reynauld’a ve onun gibi düşünen radikallere uymuş ve Ortadoğu, hatta dünya tarihinin en önemli savaşlarından biri olarak anılacak olan çatışmaya doğru yola çıkmıştı.   

            Haçlı ordusu susuzluktan perişan bir durumda Taberiye gölünün yakınına vardığında korktuğu; kaygı duyduğu şeyle karşılaştı. Selahaddin Eyyubi’nin orduları gölün kıyısını tamamen çevirmiş, gölün etrafındaki kuyuları ise kullanılamaz hale getirmişlerdi. Müslüman ordusunu yararak göle ulaşmayı düşündülerse de, vazgeçtiler. HITTIN adlı tepenin eteklerinde kamp kurarak geceyi geçirmeye karar verdiler.

            O gece, Ramazan ayının 27. gecesiydi, yani İslam geleneğinde “Kadir Gecesi” olduğu tahmin edilen ve “Bin aydan hayırlı” olan gece. Gece boyunca Selahaddin’in askerleri, Haçlı ordusunun çevresini sessizce kuşattılar. Günün ilk ışıklarıyla birlikte hücum başladı. Ve 90 yıl önce Filistin topraklarına büyük bir zaferle girmiş olan Haçlı ordusu; aynı derecede büyük bir bozguna uğradı.

            Haçlı askerlerinin, hatta şövalyelerin önemli bir bölümü göle ulaşmaya çalışırlarken öldüler, bir kısmı savaşırken öldü, bir kısmı da teslim oldu.

            Yıl, 1187’ydi. 1095 yılında Avrupa’dan yola çıkan ve 1099 yılında Kudüs’e ulaşarak buradan Antakya’ya kadar uzanan bir coğrafya üzerinde görkemli bir Haçlı Krallığı kuran Batılı Hıristiyanlar (“Frank’lar”), aradan geçen 88 yıldan sonra büyük bir yıkıma uğradılar.

            Haçlılar 88 yıl önce ilk geldiklerinde Kudüs’ü almayı başarmışlardı. Çünkü etraflarında birleşik bir İslam Ordusu yoktu. Ortadoğu’daki Müslüman emirlikleri birbirleri ile çekişmekten; Haçlılara karşı direnmeye zaman bulamamışlardı. (Aslında da; asıl meselenin, ne yazık ki; acınacak yönünün biri de budur.) Ancak Haçlıların acımasızca döktükleri Müslüman kanları Ümmet’in dört bir yanında tepki uyandırmış ve bunun sonucunda da birleşik bir “Cihat” ilan edilmişti. Önce Şam Emiri Mahmut Nureddin sonrada onun halefi Selahaddin tarafından önderlik edilen “Cihat,” tüm Müslümanları tek bir kutsal hedef için birleştirmiş ve “HITTIN ZAFERİ” kazanılmıştı.

            En önemli hedef, kuşkusuz Kudüs’tü. Selahaddin Eyyubi hiç kan dökmeden, 2 Ekim 1187 ünü ordusuyla birlikte Kudüs’e girdi. O gün, aynı zamanda, Hz. Muhammed’in (S.A.V.), Mekke’den Kudüs’e mucizevî bir biçimde götürüldüğü “Miraç” gecesinin de yıl dönümüydü. Şehirdeki Hıristiyanlar, 1099’daki Haçlıların yaptıkları gibi, Selahaddin’in de kendilerini topluca katledeceğinden korkuyorlardı, ama öyle olmadı. Tek bir Hıristiyan bile öldürülmedi. Hatta Franklar hariç Doğu ve Grek Hıristiyanlarının şehre yerleşip ibadetlerine devam etmelerine izin verildi. (Şu Erdemliliğe; Anlayışa; Olgunluğa ve Şu İnanca bakar mısınız?), Ancak Kudüs; ait olduğu yere, yani İslam’a DÖNDÜRÜLDÜ. İlk iş olarak, KUBBET’ÜS SAHRA’NIN üzerine oturtulmuş olan büyük haç yerinden indirildi ve 88 yıllık aradan sonra kutsal şehirde ilk kez EZAN okundu.

            Hıttın Yenilgisinden sonra Yahudiler toplanarak; çok önemli ve çok stratejik bir PROJE GELİŞTİRDİLER. En çok önemli olay da budur aslında. Şöyle anlatayım.

            “Hıttın da; Müslümanlara yenildik. İkinci bir Hıttın yenilgisini yaşamamak için toplanıp çözüm bulacağız ki; bir daha ikinci bir Hıttın Yenilgisini YAŞAMAYALIM.”Diyorlar.

            Tüm Yahudilerin ÜZERİNDE MUTABAKAT SAĞLADIKLARI ÇÖZÜM:

            “Denizin ortasında bir ADA düşünelim. Deniz kabardığı zaman bu adayı yutar mı, yutar. O halde biz, Müslüman devletler denizinin ortasındayız. Bu Müslümanlar AYAĞA KALKARSA bizi yutar mı, yutar. Öyleyse, onlar bizi yutmadan; biz onları yutacağız. Onun için de planlı ve programlı olarak misyonerlikten, masonluktan, ajanlıktan, iş oraklığından, tohum ve diğer birçok ürün ticaretinden, mühendislik gibi aklınıza ne gelirse; benzer bütün konularda içlerine gireceğiz, diyalog kuracağız. Hatta bu PROJE sayesin de tüm dünya devletlerini de SARMALIMIZ ALTINA ALACAĞIZ Kİ; İKİNCİ BİR HITTIN YENİLGİSİ YAŞAMAYALIM. İşte şu anda bile;

            Dünyada ki bütün kargaşa ve huzursuzluklar bu PROJE sayesindedir. Onun içindir ki Ortadoğu’da ABD, Türkiye’ye karşı Kürt Kartını ve PKK’ya yardım etme cesaretini İsrail’de bulmaktadır. Ben şunu diyorum. NATO, Birleşmiş Milletler, AB kuruluşları v.s. gibi kuruluşlar bizim açımızdan; neye yarıyor? Bunların içerisinde yer alan ETKİN MADDELERE RAĞMEN?.. Anlaştığımız bu ve bunun gibi birçok; yani tüm kuruluşlar GÖZDEN GEÇİRİLMELİ; 1923 tarihinde M.K. Atatürk’ün ABD’ye gönderdiği MEKTUP doğrultusun da hareket edilmesini, Devletimizin YETKİLİLERİNDEN özellikle ve acilen istirham ediyorum. Kürt – Türk kardeşliğini pekiştirmek, sağlamlaştırmak ve geliştirmek için kardeşlerimizi kazanmak üzere, FİTNEYE, FESADA FIRSAT VERMEDEN çalışmaların yapılmasını, ACİLEN istirham ediyorum.

Saygıdeğer okurlarım; 4. Bölümde yazacağım diye size söz vermiştim. Sizden çok özür dilerim. Yazacağım ama çok kısa ve özet olarak yazacağıma karar verdim. Çünkü bu konu çok derin olduğundan ne buraya, ne de kitaplara sığacak kadar yazılacak bir konu değildir.

Ama o bölgedeki ağaların ve aşiret reislerinin Türk Devleti’ni hiçe sayarak; toplanıp o yörede, İngiliz, Fransa ve Ermenilerin kışkırttığı Kürt kardeşlerimiz ile SÖZDE KÜRT DEVLETİNİ KURDUKLARI DEVLETİN; SINIRLARINI VE İLGİLİ MADDELERİNİ YAZACAĞIM. Şöyle ki;

            DERSİM OLAYI: İrfan Yılmaz’ın, (Güneydoğu ve Şer İttifakı) adında ki kitabında,”Dersim olayı aslında; o günün verilerine ve tarihine baktığımız zaman; Dersim İsyanı veya Dersim Katliamı olarak geçer. Dersimde 1937 – 1938 yıllarında merkezi Türk Hükümeti’yle bazı Dersim aşiretleri arasında bölgenin hâkimiyeti ile ilgili çıkan anlaşmazlıklar sonucu yaşanan olaylara verilen isimdir.     Vereceğim bu bilgilerden başka; önceki bilgilerden; aktörlerin ve çıkarılan isyanların isimlerinden bahsetmeyeceğim. Konu hayli uzun olduğundan dolayı affınıza sığınarak kısa ve öz olarak vereceğim. ……Bölgede, devlete karşı yapılan isyanlar, devlete karşı baş kaldırışların ardı, arkası kesilmemektedir. Hozat’ta yapılan toplantıdan sonra, Kürdistan için bazı isteklere havi bir MUHTIRA’YI 14 Kasım 1920’de Ankara Hükümeti’ne verilmek üzere Dersim Mutasarrıfı (Valisi) Rıza’ya verilmiştir. Verilen bu muhtıra’nın ana hatları şunlardır:

            1-) Kürdistan Muhtariyet idaresine muvafakat eden İstanbul Saltanat Hükümeti’nin bu babdaki kararını Mustafa Kemal Hükümeti’nin de kabul edip etmediğinin açıklanması.

            2-) Kürdistan Muhtariyet idaresi hakkında Mustafa Kemal Hükümeti’nin görüş noktasının ne olduğu hususunda aşayir (aşireti olan) rüyesesanına cevap verilmesi.

            3-) Elazığ, Malatya, Sivas ve Erzincan mıntıkaları hapishanelerinde tutuklu bulunan bütün Kürtlerin derhal serbest bırakılması.

            4-) Kürt çoğunluğu bulunan mıntıkalardan Türk memurlarının çekilmesi.

            5-) koçgiri mıntıkasına gönderildiği haber alınan müfrezelerin derhal geri çekilmesi.

            Yukarıda esasları belirtilen bu muhtıra, Baytar Nuri’nin babası olan İbrahim tarafından yazılmış, yazılan bu muhtıra ABBASAN aşireti reisi MEÇO AĞA tarafından, Dersim mutasarrıfı (Valisi) Rıza’ya verildiği zaman, MEÇO AĞA mutasarrıfa hitaben: “Bu isteğimize 24 saat zarfında cevap gelmediği takdirde (Parmaklarını göstererek) bu parmaklarımla senin gözlerini çıkarırım.” Diyerek mutasarrıfı (Valiyi) tehdit etmiştir. (Düşünebiliyor musunuz? Kendini bilmeyen densizin biri, koskoca Türkiye Cumhuriyeti Devleti’nin; koskoca bir Valinin gözlerini parmakla oyacak oluyor. Aslında bu adam; Vali üzerinden, Türk Devleti’ni tehdit etmekte ve böylece Devlete baş kaldırmadır.) Mutasarrıf Rıza Bey, Elazığ’a gelerek durumu Ankara Hükümetine bildirmiştir. Bu muhtıradan sonra 25 Aralık1920 tarihinde, birincisinden daha ağır olmak üzere Ankara Hükümeti’ne ikinci bir telgraf daha gönderilmiştir.

            Ağalar, hem yer, yer isyanları, çıkartıp hem de birçok yerleri teslim alırken; Devlet’in mevcut Hükümetine de telgraflar çekip tehditlerin dozunu kaçırmıştı. Bu arada da ellerine geçirdikleri komutan ve askerlerini akıl almaz bir şekilde Şehit etmeye devam ediyorlardı. Dayanılacak gibi değildi. Tabii olarak, Türk Devleti Hükümeti de birkaç defa TEZKERE YAYINLAYIP, GÖNDERİP, UYARDIĞI Halde; Fransızların, İngilizlerin, Ermeni ve diğer devletlerin de kışkırtmalarını fırsat bilen Aşiret Ağaları daha da şımararak birçok bölgelere saldırarak isyanları çoğalttılar. Bunun üzerine;

            Aynı dinin, aynı ırkın mensubu ÖZ BE ÖZ KARDEŞ OLAN BU İNSANLARIN akan kanları 7 Ağustos 1938’de askerin bölgeye Hâkim olmasıyla son buldu. Fransa binlerce insanımızın kanına girmişti ama yaptığı hesaplar tutmamıştı. Hatay Anavatan’da kalmıştı.”Diyor.

            Türk – Kürt, Benzer Özellikleri: Türkler ve Kürtler; birçok ortak noktalarda da birbirlerine benzedikleri; araştırmalar neticesinde meydan çıkmıştır. Örneğin; her ikisinin de cesur. Tabiri caizse; gözünü daldan budaktan esirgemeyen; misafirperver, yiğit, vicdanlı, fıtratındaki yaradılış olarak fiziki ve bazı konularda bağışlayıcı oldukları görülmüştür. Ayrıca; yabancı bazı araştırmacı yazarlar özellikleri sayarken hatta bazı araştırmacılar, “Kışın dağlara yağan, fakat baharda yüksek dağlarda kalan lekesiz; beyaz kar rengindedir.”Diye yazmaktadır. Türkleri kimler nasıl tanımladı (Nasıl tarif etti.

 .

)?

            Hasip Sarıgöz’ün:

             (Türk’ün Karakterinin Deşifresi.) Adlı kitaptan;

            “Türkler KAHRAMANDIR. Dostlarına zarar vermezler. Çek Bilgini Comenius.”

            “Kılıcı eşsiz bir maharetle kullanan Türk eli, mağlup ettiği insanların yarasını sarmakta da o kadar ustadır. Lord Byron.”

            “İnsanlar İnançsız Yaşayabilirler, Ama Adaletsiz Yaşayamazlar. Büyük Selçuklu Veziri Nizamülmülk.”

             Fransız Türkolog Jean—Paul Roux; “Kürtlerle Türklerin arasında pek çok nedenden ötürü bir uçurum yoktur. Bu iki ulus binlerce yıldır bir arada yaşamaktadır. Kürtlerin gönderme yapabilecekleri bir tarihleri, devletleri ya da tamamen Kürt unsurlardan oluşan bir kültürleri de yoktur. Kürt boylarından bazıları bir biçimde eski Türkmen topluluklarıdır. Kürtler, Türkiye Cumhuriyeti’nin yönetim kadrolarında en üst seviyelere kadar yükselmişlerdir.”Diyor.

            ZİYA GÖKALP; (Kendisi de bir Zaza’dır ve Diyarbakırlıdır.) “Her yerde Kürd’ü aradım, araştırdım. Karşıma hep Türk çıktı. Gördüm ki Türk ve Kürt AYNI SOYUN İKİ ADIDIR.” Diyor.

            Thomas Edward Lawrence. (1. Dünya Savaşında Osmanlı İmparatorluğunun büyük topraklar kaybetmesine SEBEP OLAN ve Ağrı İsyanında birinci derece rol oynayan ÜNLÜ İNGİLİZ AJANIDIR.) “Türkler ve Acemler arasındaki kaynaşmanın Türk harsının (Kültürünün) üstün tecellisiyle neticelendiği saha (Doğu ve güneydoğu Anadolu Bölgesi) BİZLERİN YANLIŞ VE HAKSIZ BİR İDDİA İLE KÜRDİSTAN DEDİĞİMİZ SAHADIR.” Demek suretiyle tarihi gerçekliği apaçık ortaya koymuştur ki bunu söyleyen AZILI bir Türk düşmanıdır.

            KAŞKARLI MAHMUT:” Her kim ki muradına ermek isterse, Türklüğe bağlı kalsın. Çünkü Türklük temiz yüreklilik, mertlik, merhamet, adalet ve hak tanırlılığının hamuru ile yoğrulmuştur. Bu hasletler Türk’e Tanrı’nın ikramıdır. TÜRKLÜĞE SAYGININ destanlarını dinleyin, öğrenin, övünün.” Diyor. TEMELİ TÜRKÇEYİ ÖĞRENMEK, TÜRKÇE KONUŞMAKTIR. Türklüğün destanlarını dinleyin, öğrenin, övünün.” Diyor.

           

            Bir de; bir yabancı gözüyle Türk Milleti’nin asalet, onur, vicdan, şeref, adalet ve yaradılış fıtratına, insan olma ve ya olabilme ÖZELLİĞİNE bir göz atalım;

            Hasip Sarıgöz’ün, (Türk’ün Karakterinin Deşifresi kitabından. S. 473);

            17. yüzyılda Ruslarla yaptığı savaşı kaybederek Osmanlı Devleti’ne sığınan İsveç Kralı 12. Charles (Demirbaş Şarl)’ın Türklerden gördüğü âlicenaplık karşısında “Poltava’da esir oluyordum. Bu benim için bir ölümdü. Kurtuldum. Buğ nehri önünde tehlike daha kuvvetli olarak belirdi. Önümde su, ardımda düşman, tepemde ateşler püsküren güneş… Su beni boğmak, düşman beni parçalamak, güneş beni eritmek istiyordu, yine kurtuldum. Fakat bugün esirim. Türklerin esiriyim. Demirin, ateşin ve suyun yapmadığını onlar yaptılar, beni esir ettiler. Ayağımda zincir yok, zindanda da değilim. Hürüm ve istediğimi yapıyorum. Lakin yine esirim. Asaletin, nezaketin esiriyim. Türkler beni işte bu elmas bağa sardılar. Bu kadar şefkatli, bu kadar yüksek kalpli, bu kadar asil ve bu kadar nazik milletin arasında hür bir esir olarak yaşamak bilseniz ne kadar tatlı.”Diyerek, şükranlarını ifade ediyor, İsveç Kralı 12. Charles (Demirbaş Şarl.)

            Ancak, burada şu gerçeği itiraf etmek (söylemek) istiyorum. Ne yazık ki; PKK terör örgütü elamanlarını EĞİTMEK VE YETİŞTİRMEK için dünyada KURULAN, EN BÜYÜK TERÖR KAMPI; maalesef, İsveç’tedir. Bunu biliyor muydunuz?..

            Kim olursa olsun. İsterse en sevdiğim olsun, Türküm demeyenler ya da diyemeyenler utansın! Ne Mutlu Türküm Diyene!..

            TÜRKLERİ SEVMEYEN HAİN DÜŞMANLAR BARBAR DEMEKTEDİR. Aslında; asıl BARBAR onlardır. Mutlaka, kendi tarihlerine bakıp DERS ALMALARI LAZIMDIR!..

            Saygıdeğer okurlarım; yukarıda yer veremediğim kitapların isimlerini burada veriyorum. Benden duyma değil de, bizzat daha çok bilgi edinmek için MUTLAKA alıp okursanız daha iyi olur diye düşünüyorum. Lütfen, bana hakkınızı helal eder misiniz?..

            1-) Y. Faruk Mangırcının, (Çankaya Savaşları) adlı kitap.

            2-) İkbal Vurucu’nun, (Türkiye’nin İntiharı)        //      //  .

            3-)Necdet Sevinç’in, (İstiklal Harbi’nde Etnik İhanet. Adlı kitap.

            Kitap reklam etmiyorum. Yanlış anlaşılmasın. Daha çok bilgi darcığına sahip olmak ve zekâyı beslemek açısından diyorum ki: Yazılarımın içerisinde ve burada vermiş olduğum kitaplar; mutlaka, hemen alınıp okunursa, çok daha iyi olur diye düşünüyorum. ÇÜNKÜ;

            Milletimizin geleceği için önünüz de, ÖNEMLİ BİR KARAR GÜNÜ VAR!.

            Özellikle; Çankaya Savaşları adlı kitabı okuduğunuz zaman; hangi tarihte Devletimizi kim ve nasıl yönettiği hakkında geniş bilgiye sahip olasınız.

            Bir başka ÖNEMLİ GÜNDEMDE BULUŞMAK ÜZERE, kalın sağlıcakla!..

 

 Hamza Eser. Em. Öğret. TEL:0 535 214 15 15

   Araştırmacı / Yazar

Yorum Yazın

E-posta hesabınız sitede yayımlanmayacaktır. Gerekli alanlar ile işaretlenmişdir.

Facebook Yorum